Yemyeşil bir köyde, masmavi bir gökyüzünün altında bir zeytin ve bir kiraz ağacı yaşarmış. Bu iki ağaç da oldukça güzelmiş. Her gören yapraklarına, gövdelerinin sağlamlığına, çiçeklerinin güzelliğine hayran olurmuş. Bu iki ağacın arasındaki en büyük sorun, birbirlerini kıskanmalarıymış. İkisi de birbirlerine bakıp: “Keşke benim böyle çiçeğim, meyvem olsa.” diyerek iç geçirirlermiş.
Bahar gelmiş, bütün ağaçlar artık yemyeşil olup çiçek açmış. Son günlerde yavaş yavaş meyve vermeye başlayacak zamana gelmişler. Böyle günlerden birinde zeytin, kirazla konuşmaya karar vermiş. Çünkü içi çok sevgili arkadaşına karşı rahat etmiyormuş bir türlü. Bu ağaçların ikisi de hayatlarının en güzel günlerini yaşadıklarını fark etmiyorlarmış bile.
Güneşli, ılık bir günde etrafa bakınırlarken zeytin ağacı kirazla konuşmak istediğini söylemiş. Kiraz da aynı şekilde zeytinle konuşmak istediğini anlatmış zeytine. Söze önce zeytin başlamış. Kirazın çiçeklerinin bahar aylarında ne kadar güzel olduğundan hep böyle kar beyazı çiçekleri olmasını istediğinden ve kıpkırmızı meyvelerine insanlar imrenerek baktığında onu ne kadar kıskandığından söz etmiş.
Kiraz, zeytinin bu sözlerini sanki bekler gibi bir halde dinlemiş her şeyi. Yapraklarını savurup zeytine yan bir bakış atarak asıl kendisinin zeytini ne kadar kıskandığını söylemeyi günlerdir düşündüğünü oracıkta anlatıvermiş. Ne kadar lezzetli ve faydalı bir meyve taşıdığının farkında olup olmadığını sormuş zeytine. Bir zeytin ağacının ne kadar uzun sürede yetiştiğini ve kıymetli olduğunu her gün düşünüp kendini değersiz hissediyormuş kiraz.
Bunları birbirlerine söylediklerinde aslında düşüncelerinden kendileri de utanmışlar. Birbirlerini kıskanmanın ne kadar gülünç olduğunu düşünüp kahkaha atmışlar. Aslında ikisinin de ne kadar özel varlıklar olduğunun farkına varmışlar. Böyle kıskançlıklar yapıp kendilerini değersiz hissetmenin ne kadar gereksiz olduğunu anlamışlar.
Bundan sonraki günlerde her iki ağaç da güne birbirlerine iltifat ederek başlamış. Birbirlerine ne kadar sağlıklı, renkli ve meyve dolu olduklarını söyleyip dururlarmış. Bu da aslında onlara çok iyi gelmiş. Birbirlerini kıskanmadan, ne kadar değerli bir dostluklarının olduğunu hatırlayarak, yaşamlarına mutlulukla devam etmişler. Bir daha da sonsuza kadar birbirlerini kıskanmamışlar.